Fındık kafe
Fındık Kafe nin yararları :
Çok iyi bir enerji kaynağıdır, vücuda güç ve enerji verir, beden ve zihin yorgunluğunu giderir. Fındık kafe kalp ve damar sağlığı açısından çok faydalıdır. Kolesterolü düşürür, kalp ritmini ayarlamaya yardımcı olur. Düzenli olarak her gün fındık kafe okumak kalp krizi geçirme riskini azaltmakta çok etkilidir. Kansızlığa iyi gelir, vücut ve kemik gelişimini destekler. Hamilelerin hem kendileri için hem de doğacak çocuk için fındık kafe okumaları çok faydalıdır. Cinsel gücü arttırır, varislere iyi gelir. Ayrıca, cildi güzelleştirdiği bilinmektedir.
Çok iyi bir enerji kaynağıdır, vücuda güç ve enerji verir, beden ve zihin yorgunluğunu giderir. Fındık kafe kalp ve damar sağlığı açısından çok faydalıdır. Kolesterolü düşürür, kalp ritmini ayarlamaya yardımcı olur. Düzenli olarak her gün fındık kafe okumak kalp krizi geçirme riskini azaltmakta çok etkilidir. Kansızlığa iyi gelir, vücut ve kemik gelişimini destekler. Hamilelerin hem kendileri için hem de doğacak çocuk için fındık kafe okumaları çok faydalıdır. Cinsel gücü arttırır, varislere iyi gelir. Ayrıca, cildi güzelleştirdiği bilinmektedir.
11 Eylül 2014 Perşembe
Zeus mu ? Apollo mu? Athena mı ? yoksa Dionysos mu?
Charles Handy "Süper Yönetim" kitabında bize yönetim modellerini yunan Mitolojisindeki Tanrıların sembollemeleri ile anlatıyor. Bence yönetim modellerini anlatmak için seçilecek en ilgi çekici ve ilgili alan. Mitolojik çağda ve inanışta Tanrıların yeryüzünü yönetme görevinin olduğunu düşünürsek, onların yönetim modellerini incelemek ve anlamak,bu modellerin ne zaman ve hangi durumlarda kullanılabileceği, aralarındaki farkların neler olduğu ve kişisel olarak kendimizin hangi yönetim tarzına ait olduğumuzu anlamamızı kolaylaştıracaktır. Esasında konunun özü şu; hepimizin kişilik ve yeteneklerine göre yakın olduğu bir yönetim modeli mevcuttur. Sorun, bizim bunların farkında olmamız ve içinde bulunduğumuz kurumun bu yönetim modellerinden hangisini seçtiğini anlamamız ve buna göre bu kuruluşlarda bulunma veya bulunmama seçimimizi yapmaktır. Charles Handy'nin kitabı aşağıdaki bu bilgileri bize sağlayıcı ve yön verici bir eserdir.
1 Eylül 2014 Pazartesi
Kariyer yönetilebilinir mi ?
Kariyer yönetilebilinir birşey midir ?
Kariyer yönetimi,
sistemin havuç mekanizması olarak çalışan, insanı güdüleyen
bir araç olarak kullanılmaktadır.
Günümüz dünyasında,
psikoloji biliminin insanı yönlendirmedeki müthiş
gücünün farkına varan sistem, bu gücü sonuna kadar
kullanmaya başlamıştır.
Bunun içinde, insanın
doğuştan sahip olduğu genel karakteristik
özellikleri üzerine, uygun çevre etkilerini de aktif hale getirerek, sistemin
devamlı dinamik tutulması sağlanıyor.
Peki bu çok mu kötü bir
şey. Bence tamamen kötü ve tamamen iyi diye ayıramayız.
Bu gerçeği içinde bulunduğumuz koşullarla
değerlendirebiliriz.
Son iki yüzyıldır,
insanlığın yaşadığı büyük değişim ile değerlendirebiliriz.
Endüstrileşen
insanlığın, zaman içerisinde değişen
hayatı ve bu hayatın getirdiği
gereksinimlerle değerlendirebiliriz.
Peki, nasıl
işliyor bu havuç mekanizması?
İnsan tarihi boyunca, güçlü olmak ve
sosyal toplum içinde saygı
duyulmak ve toplum tarafından
kabul edilmek istiyor.
Bu insanın
kendini değerli hissetme duygusunu aktifleştiriyor. Ve toplumun
gösterdiği reaksiyon ise, çoğu
zaman itaat etme (istekli veya isteksiz) olarak
bireye geri dönüyor.
Bunları
elde edebilmek için insan güdüleniyor. Ve burada insanın
karakteristik özellik ve yapısına göre ayrımlar başlıyor.
1- Bazı insanlar sonu gelmeyen isteklere, aşırı tutkulara
(Hırsa) boğuluyor.
Ve
bu duygunun ileri bir boyutunda ise kızgınlık ve öfkeyle dolabiliyor. Ve uç boyutta ise,
kıskançlık, çekememezlik (haset) gibi şekil
değiştirmiş başka bir sonuçla karşılaşabiliyor.
2- Bazı insanlar ise, daha pozitif duygularla, güçlü
olacağı, saygı duyulacağı ve kabul göreceği
hedefler için,
önünde bulunan engelleri yenme
kararlılığını (azim)
gösteriyor. Bu
duygunun besleyici unsuru ise, o hedefe ulaşanlara imrenme (Gıpta) olarak
ortaya çıkıyor
İnsan her zaman, yukarıda
anlattığımız gibi, duygu ve davranış
biçimlerinde çok net ayrılamıyor. Bazen bu iki uç arasında
gidip gelebiliyor. Ve bunu kendisi bile fark etmiyor.
Bu gidip gelmelerde
kararlı olabilmesi için sergileyeceği
davranış biçimlerinde, bilinçli bir seçim yapabilmesi
gerekliliğini getiriyor.
Bilinçli bir seçim ise, bireyin
kendisi ile ilgili farkındalığını artırması ile sağlanabilir. Ki bu farkındalığı
olan ve kendini geliştirmeyi amaçlayan birey, pozitif ve daha
toplumsal odaklı olan ikinci tipe doğru
kaymaya çalışıyor.
Tarihsel gelişimde,
en başta anlattığımız bireyin güçlü olma veya güçlü hissetme
kriterleri değişiklik göstermiştir.
İlkel insan için,
güçlü olma bir dönem kas gücü iken, fiziksel gücü olan insanlara saygı
duyulmuş ve onlara boyun eğilmiştir.
İlahi otorite, siyasi otorite, askeri otorite, bilimsel otorite,
ekonomik otoriteler kurularak toplumların ve bireylerin yüzyıllarca
itaatleri sağlanmıştır. Toplum veya birey istemeyerek otoriteyi tanımışsa
bunun adı itaat, otoriteye saygı
duyarak onu tanıdıysa kabul etme şeklinde olmuştur.
Ve tarih boyunca, Aristokratlar (soylular sınıfı),
burjuva sınıfı, din adamları, askerler, bilim
adamları, siyasetçiler, sermaye sahipleri gibi bu güce
sahip olmak isteyen çeşitli zümre ve sınıflar
olmuştur. Bireylerde güce yakın durarak, bu güçlerin sağladığı
nimetlerden faydalanmışlardır.
Modern çağımızda
da sosyal yaşam içerisinde, bireyler gücü, içinde bulunduğu
kurum veya organizasyonlarda elde ettikleri pozisyonlar ve bu pozisyonların
sağladığı yetkilerle elde etmektedir.
Bireyin
organizasyon içerisindeki pozisyonu ile kazandığı
otoriteyi istemeyerek tanıyanlar itaat mertebesinde, saygı
duyarak tanıyanlar ise kabul mertebesinde, otoriteye bağlanmış
olurlar. İşte bireyin, organizasyon içerisindeki pozisyonu
ve pozisyonun getirdiği yetki / etki / otorite alanını
artırma çabasına kariyer yapma olarak tanımlayabiliriz.
Öyle ise "Kariyer
yapma" belli bir organizasyona kabul ile başlamaktadır
diye bilirsiniz. Ancak günümüzde kariyer yapma ilk öncelikle bu kurumlara dahil
olma ile başlamaktadır. Ve bunun içinde, kabul edilebilecek donanıma
ulaşmak için, vasıflı hale gelebilecek eğitim
ve öğretimden geçmek gerekmektedir. Ve bu aşamada da, o dönemin
hangi kuruluşları toplum içerisinde güç ve saygı
duyulan alanları algılanıyorsa, bireyler bu kurumlara dâhil olabilecek
mesleki eğitim ve öğretime dahil olmaya çalışırlar.
Tabi ki buda başka bir gerekliliği getirir. Bu
seferde, bu eğitim ve öğretim kurumlarına
kabul edilebilmek için gerekli olan kriterleri sağlamak veya başarmak
gerekir. Bu zinciri, modern çağda, 0–6 yaş aralığına kadar çekebiliriz. Yani kariyer yapma anaokulundan
başlar.
Nedeni ise, en yukarıda
da anlattığımız gibi, bireyin güçlü olmak, saygı
duyulmak ve kabul edilmek içgüdüsünden kaynaklanmaktadır.
İşte bu içgüdüyü doğru tespit ederek ve
bunu doğru şekillendirerek, çağımızın
"esas güç grupları" bireyin sisteme verebileceğinin
maksimumunu alabilmek için, çeşitli metotlar ile bireyi devamlı
aktif ve dinamik tutarlar. Ve maddi olarak şekillendirilmiş
bir hayatta, bireyin, bu tarzın en doğru ve tek seçenek olduğuna
inanması için tüm diğer yan sistemleri dizayn
ederler. (Sosyal haklar, sağlık hizmetlerinden yararlanma, emeklilik
gibi)
Birey sosyal statü,
onun maddi getirisi ve manevi hazzı için çoğu zaman ne kaybettiğini sorgulamaz. Daha çok ihtiyacı olduğunu düşündüğü bu hazzı yaşamaya ve hatta daha fazlasını
arzulamayla zamanını geçirir.
Bireyin, düşünsel
ve duygusal olgunluk seviyesinin artması ile ( ki bu seviye kişinin
hayat içerisinde yaşadığı değişik deneyimler, yaşının
ilerlemesi ile sağlık sorunlarının yoğunlaşması, yakın çevresinde hayatın
ikinci büyük gerçeği olan ölüm olaylarının
yaşanması gibi olaylar ile gerçekleşir),
hayat içerisinde toplumun kendisine doğru diye direttiği kabulleri
sorgulamaya başlar.
Yukarıda
da dediğimiz gibi, bu bireyin düşünsel
ve duygusal olgunluk seviyesi ile gerçekleşir. Çoğu bireyde bu olgunlaşma
tam yaşanmadığı için bu sorgulama, büyük bir ihtimal ile başka
bir dünyada gerçekleşmektedir.
Bireyin bu sorgulaması;
Bireyin kendine öğretilen
ve kabul ettiği, aynı zamanda doğuştan
gelen çoğu duygusal ihtiyacını
karşılayan, sosyal statüsünü kazanmak için kendinden harcadıklarının
bir karşılaştırmasını yapması ile başlar. Bir anlamda yaşam
defterinde, getiri ve götürülerin gözden geçirilmesidir. Genellikle de, kendi
istediği bir hayatı mı,
yoksa kendisine dayatılan bir hayatı mı
yaşadığını kendisine sormasıyla derinleşir.
Bireyin entelektüel bilgi ve kültürel birikimi, bu hesaplaşmaya
başlamada, derinleşme de ve sonuçlandırma
da büyük rol oynar.
28 Ağustos 2014 Perşembe
Farklı ol, Özgün kal
Dünyayı daha basit algılayabilmek için, her şeyi devamlı olarak kategorilere
sokmak istiyoruz. Bunu yapabilmek içinde, kriterler yaratmaya çalışıyoruz ki, sınıflandırma
yapabilelim. Cansız varlıklarda bu işlem anlaşılabilir ve tehlikesiz gibi
gözükse de, canlı ve düşünebilen varlıklarda anlamsız ve tehlikeli hale
dönüşebiliyor.
Öğrenci seçme ve yerleştirme programlarıyla, üniversitelere, liselere ve hatta ilkokullara öğrenci seçebilmek için, çocuklarımızı sınıflandıracağımız kriterler belirliyor ve onları bu kriterleri yerine getirmeleri konusunda zorluyoruz. Sonuçlarını sizlere hiç anlatmayı düşünmüyorum. Birbirlerine benzeyen, tipik ortak davranışlar sergileyen nesiller yaratıyoruz. Ve daha sonra da bundan mutsuzluğumuzu dile getiriyoruz. Aralarından kaç tanesine, kendi gibi olma, özgün davranabilme özgürlüğü veriyoruz. Aksine bunu yaparsak, genelin dışında bir kategoriye girer diye korkudan ölüyoruz. Genelin dışında kalma, sistemden dışlanma riskini getirdiğine inanıyoruz.
Öğrenci seçme ve yerleştirme programlarıyla, üniversitelere, liselere ve hatta ilkokullara öğrenci seçebilmek için, çocuklarımızı sınıflandıracağımız kriterler belirliyor ve onları bu kriterleri yerine getirmeleri konusunda zorluyoruz. Sonuçlarını sizlere hiç anlatmayı düşünmüyorum. Birbirlerine benzeyen, tipik ortak davranışlar sergileyen nesiller yaratıyoruz. Ve daha sonra da bundan mutsuzluğumuzu dile getiriyoruz. Aralarından kaç tanesine, kendi gibi olma, özgün davranabilme özgürlüğü veriyoruz. Aksine bunu yaparsak, genelin dışında bir kategoriye girer diye korkudan ölüyoruz. Genelin dışında kalma, sistemden dışlanma riskini getirdiğine inanıyoruz.
6 Ağustos 2014 Çarşamba
Elmayı kim ısırdı ?
Günlerden beri, televizyonlarda, internet sayfalarında ve basılı medyada "Apple" ve Steve Jobs ile ilgili birçok yazı ve yorumlar okuduk. Esasında "Apple" veya teknolojiyi yakından takip edenler, Steve Jobs ismine uzak değillerdi. İşin daha da gerçeği, Steve Jobs'da son 10 yıldır popülaritesini artırmıştı. Steve Jobs, insanlık için gökten üç elma düşürdü ;
1. elma: I pod,
2. elma: I phone
3. elma: I pad.
9 Temmuz 2014 Çarşamba
Kirlenmek güzeldir…
Beyaz
yakalı iseniz bilirsiniz, herkes işe beyaz yakalı başlar ancak iş hayatında
beyaz ve temiz kalmak çok kolay değildir. Çocuk iken
çoğumuzun, en azından anne ve babamızın hayalidir, iyi bir yerde beyaz yakalı
olmak. Özellikle belli bir dönem amerikan filmlerinde gördüğümüz devasal büyük
ve uzun binalarda çalışan, enerjik, bindiği arabalardan iyi bir gelire sahip
olduğu kanaatine vardığımız, büyük evlerde yaşayan, daha adını yeni duyduğumuz
teknolojik aletleri kullanan, çoğu zaman dışarıda yemek yiyen, çok vakti
olmadığını koşturmasından anladığımız beyaz yakalı çalışanlar.
9 Nisan 2014 Çarşamba
Engeller ve Engelliler
Obstacles and Disabilities
İnsanı diğer canlı aleminden ayıran en önemli özelliğinin düşünebilmesi ve konuşabilmesi olduğunu öğrettiler bize. Yaşadığımız hayatta da öyle olduğunu deneyimledik yıllarca.
Düşünebilmek
…. Yani var olan akıl yetileriyle, fikir üretebilmek. Herhangi bir şekilde
topladığımız,
gözlemlediğimiz bilgilerle bazı
yargılara vararak fikirler üretmek. Ve bunları,
sahip olduğumuz değerlerimize,
inançlarımıza,
doğru veya yanlış ayrımı
olmadan daha önceden oluşturduğumuz
önyargılarımıza
göre yapmak. Bu değilmiydi
bizi diğer canlı
mahlukattan ayıran.
5 Şubat 2014 Çarşamba
Hayata karşı "KUYRUK" acımız var
Dünyadaki tüm olumsuzluklar insan beyninden kaynaklanır.
Beyniyle
ilişki kuramayan erkekler 'çocuk', kadınlar da 'anne' gibi düşünür.
Beynimiz ikiye ayrılıyor, üst beyin ve alt beyin. Üst beynin tıptaki
karşılığı korteks, bir milimetre kalınlığında bir kabuk gibi iki beyin
yarımküresini kaplar. Beynin girinti ve çıkıntısı çok fazla olduğu
için açıldığı zaman bir buçuk metrekarelik bir yer kaplar. Satranç,
briç oynadığımız, konuştuğumuz, analiz, sentez yaptığımız, dış
dünyayı algıladığımız hücrelerdir bunlar. Yani IQ'nün ölçebildiği,
bilgisayarların taklit edebildiği hücreler. Bunun beyinde kapladığı
alan yüzde 28'dir. insanlarda üst beyin gelişme farklılıklarından
dolayı aynı yüzler gibi birbirine benzemez. Bu farklılık sonucunda
insanlar gerçekte birbirini anlamaz duruma gelir. Üst beyinler farklı
olduğu için kimse meramını karşısındakine tam anlatamaz. Tartışırsın ya
da politika yaparsın. Hele de biraz okuyup yazdıysa herşeyi en iyi
kendi bilir sanır insan. Ama buzulun altı daha büyük.
11 Aralık 2013 Çarşamba
Beş Kardeş
Beş parmak, insanın
hayata geldiği
,beraber paylaşımda
olduğu
ve soyunu devam ettirdiği
tüm unsurları
temsil etmektedir.
Esasında günlük yaşantıda hepsine özel
biçilmiş
bazı
görevler vardır.
;
Başparmak,
parmaklarınız arasında sanki diğerlerinden dışlanmış, en yalnız parmağınızdır. Bu yüzden midir
bilinmez, olsa olsa diğerlerinin
amiri, başı
olabilir diye adı
başparmak
konulmuş
olabilir.
Hem
görüntü, hemde konum olarak diğerlerinden bir nebze farklıdır. Ancak elinizin
hareket kabiliyetinizin % 95'ni başparmağınızla sağlarsınız. Denemesi bedava, bağlayın başparmağınızı ve günlük
yaşantınızı sürdürmeye çalışın. İnanın tam bir eziyete
döner. Başparmak
başarı ile özdeşleşmiştir. Diğer parmaklarınızı içeri bükerek,
sadece başparmağınızla
yaptığınız işaret, Okey anlamına geldiği gibi, süper, harika
ve onay gibi anlamlara da gelir. Yani başparmak, sonuç odaklılığın bir
temsilcisidir.
13 Kasım 2013 Çarşamba
İnsanların ölüm döşeğinde en çok pişman olduğu 5 şey!
"İnsanlar ölümlü olduğu gerçeğiyle yüz yüze geldiklerinde..."
Avustralya’da yıllar boyunca evlerinde ölümü bekleyen hastalarla çalışan hemşire Bronnie Ware, emekli olduktan sonra deneyimlerinden yararlanarak yazdığı kitapta insanların hayatlarının son günlerinde en çok neye pişman olduğunu listeledi.İnsanların ölüm döşeğindeyken en çok doslarını yitirdikleri için pişman olduğu ileri sürüldü. Ware, "The Top Five Regrets of the Dying - A Life Transformed by the Dearly Departing" adlı kitabında ölüm yatağında insanların en çok pişmanlık duyduğu şeyin diğer insanlarla ilişkilerindeki ihmalkarlık olduğunu ileri sürdü.
9 Mayıs 2013 Perşembe
Senden Bisiklet olmaz
1. Çünkü
seni tutup istedikleri yere çevirecekleri bir dümenin yok, ayrıca bırak
başkasının senin dümenini kullanmasını, sen kendin bile dümen çeviremezsin.
Bu yüzden; senden bisiklet olmaz
!!
2. Senin
tekerleklerin yok ki, fırıldak gibi kim ne tarafa doğru çevirirse dönüp
durasın. Tekerlekleri fırıl fırıl dönmeyenden bisiklet olur mu?
Olmazzz. Bu yüzden; Senden
bisiklet olmaz!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)