Fındık Kafe nin yararları :
Çok iyi bir enerji kaynağıdır, vücuda güç ve enerji verir, beden ve zihin yorgunluğunu giderir. Fındık kafe kalp ve damar sağlığı açısından çok faydalıdır. Kolesterolü düşürür, kalp ritmini ayarlamaya yardımcı olur. Düzenli olarak her gün fındık kafe okumak kalp krizi geçirme riskini azaltmakta çok etkilidir. Kansızlığa iyi gelir, vücut ve kemik gelişimini destekler. Hamilelerin hem kendileri için hem de doğacak çocuk için fındık kafe okumaları çok faydalıdır. Cinsel gücü arttırır, varislere iyi gelir. Ayrıca, cildi güzelleştirdiği bilinmektedir.

9 Nisan 2014 Çarşamba

Engeller ve Engelliler



Obstacles and Disabilities        
İnsanı diğer canlı aleminden ayıran en önemli özelliğinin düşünebilmesi ve konuşabilmesi olduğunu öğrettiler bize. Yaşadığımız hayatta da öyle olduğunu deneyimledik yıllarca.

          Düşünebilmek …. Yani var olan akıl yetileriyle, fikir üretebilmek. Herhangi bir şekilde topladığımız, gözlemlediğimiz  bilgilerle bazı yargılara vararak  fikirler üretmek. Ve bunları, sahip olduğumuz değerlerimize, inançlarımıza, doğru veya yanlış ayrımı olmadan daha önceden oluşturduğumuz  önyargılarımıza göre yapmak. Bu değilmiydi bizi diğer canlı mahlukattan ayıran.
Tanrının bize lütfu olan konuşma becerisi ile hayallerimizi, duygularımızı, düşüncelerimizi, hissettiklerimizi karşımızdakine veya topluluklara aktarabilmek.

Ancak insan aynı zamanda, hayata tutunabilme, kendini koruma iç güdüleri, egoları, kendini değerli hissetme, sevilme, beğenilme ve zayıf görünmeme isteği, kültürel ve ahlaki kısıtlara uyma eğilimi gibi başka dürtülerle de bezenmiş, çok güçlü görünen bir çocuk aslında.

işte tüm bu özellikleri, insanı ayrıcalıklı kılan, düşündüklerini ifade etme özelliğini kısa devre edebiliyor bazen.

İnsanların gerçek düşünceleri ve fikirlerini yansıtmasını engelleyen birer saptırıcı rol oynayan bu özellikler, insanları birbirinden uzaklaştırıyor. Ve çoğu zamanda insanları ve kurdukları ilişkileri samimisizleştiriyor veya sevimsizleştiriyor

Kafalarda birden bire aktif hale gelen filtreler, transformatörler ( Dönüştürücüler), regülatörler (Düzenleyiciler) işin içinden çıkılmaz hale getirebiliyor hayatı.

Peki, kafalardaki filtrelere, düzenleyicilere hiç mi ihtiyaç yok. Tamamen devre dışı mı olmalı.

Hep alıştığımız gibi, ya hep, ya hiç mantığı mı olmalı. Tabiki hayır...

İnsan, yaradılışından itibaren diğer insanlar ile ilişki kurma eğilimi ve  meziyetine sahip, sosyal bir varlık olarak yer almış bu dünyada.
Sosyal hayatın ve sosyal insan olmanın gereği olarak da, kurduğu ilişkilerde, içinde yaşadığı toplumun değerlerine saygı gösteren, toplumun sosyal ve ahlaki değerlerine uyan bir yaklaşım içinde yaşamış binlerce yıl.

Bu yüzden davranış ve sözel aktarımlarında, mutlak bağımsız olmamış. Birey olarak toplum içinde yer alabilmek için, belli referanslara göre, dengelemiş hem davranışlarını, hem sözlerini.  Ve bunları da, kafalardaki filtreler ve düzenleyiciler ile yapmış çoğu zaman.

Bazen kötü bir söz söylemek isteyipte, kendisini ahlaki değerler nedeniyle frenleyip, içeriğe bağlı kalarak daha yumuşak ve kibarca aktarımda bulunma isteği bundandır.

Yada olumsuz bir düşünceyi, insanların güdülerini kırmamak için kendi regülatöründen (düzenleyicisinden) geçirip, olumlu cümleler ile ifade etmek, bu sebepledir.

Esasen düşünülen veya anlatılmak istenenler değişmez. Üslup ve tarz değişir bu durumlarda. İçeriğinden vazgeçmez insan, ancak ifadesinin yöntem ve tarzından ödün verir çoğu zaman

Zaten bizim konumuz bunlar değil.

Bizim konumuz, korkularımız, kaygılarımız, egolarımız gibi,  insanın psikolojik ihtiyaç ve gereksinimlerini merkeze koyarak, davranış ve sözel aktarımlarını şekillendirmesidir. Yani insanın düşündüklerinin, içerik olarak filtrelenmesi ve dönüştürülmesidir.

İlişkilerinde bazen kaygılarına ve korkularına yenilmesidir. İş yerindeki hiyerarşiden çekindiği için, amirleri yanında iken, düşündüklerini söylememesidir. Veya düşündüklerinden çok farklı olarak, onların duymak istediklerini söylemesidir. Filtrelemesidir, dönüştürmesidir fikirlerini.

Bazen beğenilme ve sevilme isteğidir. Bir arkadaş grubu içerisinde, sırf  onlar tarafından sevilmek ve beğenilmek için, hissettiklerinin dışında fikirleri dillendirmesi ve savunmasıdır. Düzenleyicilerini, dönüştürücülerini en aktif konuma getirmesidir.

Bazen çocukça küsmektir insanlara.  Söylediklerinin değer görmeyeceğini düşünüp, bulunduğu grup içindeki insanlara içten içe kızıp, hiç konuşmamaktır. Düşünsel filtre tıkanmasıdır bu aslında. Ancak aralarında bakarsanız en samimi olanıdır.  

Bunların sonucunda öyle ucube ilişki ve konuşmalar ortaya çıkar ki,  bunları dışardan gözlemleyebilen insanlar için tam bir hayal kırıklığıdır bu.

Oysa insanın kendi gibi davranma, düşündüğü gibi yaşama ve söyleme özelliğini bir zırh gibi koruyan çok özel başka birkaç özelliği daha vardır. Yaradılışından kazanmış olduğu  insanlık onuru, gururu ve bunların üzerine kişinin kendi karakter özelliklerine bağlı olarak eklediği cesaret ve kendine güven duygusu.

İnsanlık onuru ve gururu fıtridir. Yani doğuştan insana verilmiş, ilahi bir özellik ve hatta bir güçtür. Tarihsel yolculuklarda, tüm kahramanlarında ortak özelliği olmuştur. Gururunu fazla abartıp, sahip olduklarıyla gurur duyanlar ise, kibir ve mağrur sınıfına girerek, tarih ve insanlık kayıtlarından silinmişlerdir. Ve bunun üzerine gösterilebilen cesaret ve kendi özgüveni eklendiğinde, insanın kendi gibi olmasına, kendi gibi davranmasına ve konuşmasında hiçbir engel kalmaz.

İnsan özgür doğar, hürdür. Bu yüzden çocuklar, saf yürekleriyle, hikâyedeki gibi "Kral çıplak" diyebilir. Ancak her zaman hür ve özgür olarak ölemezler. Hayatın ve daha da önemlisi kendi engellerine takılırlar. Ve düşünsel bir engelli olarak bu dünyadan ayrılırlar.

Oysa seçim insanın kendi elindedir. Ya hür ve onurlu, ya da engelli ve silik bir hayat yaşamak...

Doğru ve pişman olmayacağınız seçimler dileğiyle,
Engelleri aşanlardan olun...

Yazan: Alper FINDIK 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder